ÖZET
Amaç:
Postpartum depresyon (PPD) anne, bebek ve eşleri etkileyen ciddi bir klinik durumdur. PPD, duygudurum bozukluğu olarak kabul edilmekle birlikte, PPD ve gebelikte afektif mizaçları araştıran sınırlı sayıda çalışma vardır. Ayrıca, gebelikte afektif mizaçların PPD’yi yordayıp yordayamayacağını araştıran herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Alınma ve dışlanma kriterlerine göre 114 gebe çalışmaya dahil edildi. Hastalar, gebeliğin üçüncü trimesterinde Memphis, Pisa, Paris ve San Diego’nun Mizaç Değerlendirmesi anketi ile ve sosyo-demografik formlarla değerlendirildi. Doğumu takip eden ilk dört haftada, hastaların PPD’ye eğilimi olup olmadığını değerlendirmek için Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği uygulandı.
Bulgular:
PPD eğilimi olan hastaların hipertimik mizaç dışındaki tüm afektif mizaç puanlarında anlamlı olarak daha yüksek puanları vardı. Lojistik regresyon analizinde, yüksek siklotimik mizaç ve anksiyete mizaç (AT) puanlarının doğum sonrası depresyona yatkınlıkla ilişkili olduğu bulunmuştur (Odds oranı: 1,26 ve 1,47).
Sonuç:
Siklotimik ve AT, doğum sonrası depresyon eğilimini yordamak için aday olabilirler. Özellikle siklotimik ve AT puanları yüksek olan gebeler afektif bozukluklar açısından değerlendirilmelidir.
GİRİŞ
Depresif bozukluk, tüm dünyada kadınlarda en yaygın güçsüzlük nedenlerinden biridir ve depresyon prevalansı kadınlarda erkeklere göre iki kat fazladır1. Postpartum dönem aynı zamanda kadınlar arasında depresyonun gelişmesi için önemli bir zaman aralığıdır. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı-5. baskısı (APA 20013), postpartum depresyonu (PPD), doğumdan sonraki dört haftada başlayan, orta ila şiddetli arasında değişen semptomları olan depresif bir durum olarak tanımlar2-4.
Postpartum psikiyatrik bozukluklar, PPD, postpartum hüzün ve postpartum psikozdan oluşur5. PPD, ciddi sosyal ve mesleki işlevsel bozukluklara neden olur ve partner, aile ve bebekle etkileşimdeki problemlerle yakından ilişkilidir6-8. PPD için en güçlü risk faktörleri antenatal depresyon veya anksiyete, majör depresif bozukluk öyküsü, evlilik sorunları, zayıf sosyal destek ve stresli yaşam olayları olarak belirlenmiştir9,10. Ayrıca, PPD öyküsü olan hastaların doğumları takiben daha yüksek PPD yüzdelerine sahip oldukları bildirilmiştir11,12.
Şu anda, afektif mizaçların bazı duygudurum bozukluklarının yordayıcıları olduğu düşünülmektedir13. Depresif mizacın (DT) depresif bozuklukla ilişkili olduğu, irritabl mizaç (IT), hipertimik mizacın (HT) bipolar 1 bozukluk ile ilişkili olduğu ve siklotimik mizacın (CT) bipolar 2 bozukluğuna eğilim olarak kabul edildiği bildirilmiştir13,14. Bununla birlikte, gebelikte ve doğum sonrası dönemde afektif mizaçları araştıran sınırlı sayıda çalışma vardır. Yazici ve ark.15 gebelerin afektif mizaç skorlarının sağlıklı kontrol grubunun skorlarından farklı olduğunu bildirmişlerdir. Bir başka çalışmada, psikiyatrik tanısı olmayan kadınlarda gebelik ve postpartum dönemlerin HT ile ilişkili olduğu bildirilmiştir15. PPD hastalarında afektif mizaçları değerlendiren sadece bir çalışma yapılmıştır16. Bununla birlikte, gebelik sırasında değerlendirilen afektif mizaçların PPD’yi öngörüp öngöremeyeceğini değerlendiren bir çalışma yapılmamıştır.
Bu çalışmada, gebelikte değerlendirilen afektif mizaçlar ile PPD arasında ilişki olup olmayacağını araştırmayı amaçladık. Bazı afektif mizaçların PPD’yi öngörebileceğini varsaydık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum ve Psikiyatri Anabilim Dallarında yapıldı. Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İnvaziv Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından onaylandı (tarih ve onay numarası: 2018/124/08/15).
Dahil edilme kriterleri, gebeliğin üçüncü döneminde olma, daha önce veya şu anda psikiyatrik tanı almamış olma, bu çalışmada kullanılan öz değerlendirme testlerini tamamlayabilecek yeterli eğitime sahip olma ve çalışmaya katılmaya istekli olma olarak tanımlandı. Daha önce veya halihazırda psikiyatrik tanısı olan, araştırmanın amacını anlamak ve çalışmada kullanılan testleri yapabilmek için yeterli bilgiye sahip olmayanlar ve çalışmaya katılmak istemeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Dahil etme ve dışlama kriterlerine göre, gebeliğinin 3. trimesterinde olan 170 kadın hasta başlangıçta bu çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar gebelikte Memphis, Pisa, Paris ve San Diego Oto-Anket (TEMPS-A) mizaç değerlendirme formu ve sosyo-demografik formunu doldurdu. Doğumdan sonra TEMPS-A’yı tamamlayan tüm hastalar, doğumdan sonraki dört hafta içinde rutin kontrollerde Edinburgh Postpartum Depresyon Ölçeği (EPDS) ile değerlendirildi. Yüz on dört hasta ikinci turu tamamladığı için, sonunda 114 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar çalışmaya katılmadan önce yazılı bilgilendirilmiş onam formunu imzaladı.
Değerlendirme Gereçleri
Sosyo-demografik Form
Bu form, yazarlar tarafından literatür ışığında oluşturulmuştur. Bu form; yaş, evlilik süresi, çocuk sahibi olma, eğitim ve meslek durumu, aile yapısı, gelir oranı, doğum yeri, sigara içme durumu ve alkol kullanımına ilişkin verileri içermektedir.
Memphis, Pisa, Paris ve San Diego Otomatik Anketinin Mizaç Değerlendirmesi
TEMPS-A, orijinal olarak Vahip ve ark.17 tarafından tasarlanmış, daha sonra Vahip ve ark.17 tarafından Türkçe’ye uyarlanmış bir ölçektir. Bu çalışmada, alt boyutların skorlarını değerlendirmek için bu ölçek kullanılmıştır. Bireyin tüm yaşamının ruh hali ve mizaç özelliklerini soran “doğru” veya “yanlış” endikasyonları içeren bir öz değerlendirme ölçeğidir. Alt boyutlar depresif, siklotimik, hipertimik, irritabl (DT, CT, HT, IT) ve anksiyete mizaçtan (AT) oluşmaktadır.
Edinburgh Postpartum Depresyon Ölçeği
EPDS, Cox ve ark. tarafından oluşturulmuş ve Engindeniz ve ark.18 tarafından Türkçe’ye çevrilerek uyarlanmıştır (1997). Ölçeğin amacı kadınların PPD düzeylerini değerlendirmektir ve dörtlü Likert ölçeğinde 0 ile 3 arasında derecelendirilen 10 maddeden oluşur. Alınabilecek en düşük toplam puan 0, en yüksek 30’dur. On üç ve üzeri puan alan bireyler depresyon riski altında kabul edilmektedir.
İstatistiksel Analiz
İstatistiksel analizler R 3.5.3, Statistical Package for the Social Sciences 23.0., STATA 14.0 ve G * Power 3.1 ile yapıldı. Çalışmanın gücünü belirlemek için güç analizi yapılmıştır. EPSD skorunu kesme noktası ile kullanarak yeni bir değişken tanımladık. Buna göre yeniden tanımlanmış EPSD değişkenini Binary Outcome Logistic Regression kullanarak tahmin etmeye çalıştık. Bu yeni değişken, EPDS boyutlarının ortalamasının farklı olup olmadığını belirlemek için de kullanıldı. Parametrik testlerin varsayımları için, verilerin normalliğini test etmek için Kolmogorov-Smirnov testi ve aynı zamanda kutu grafiği kullanılmıştır. Varyans homojenliği için Levine testi kullanıldı.
Güç Analizi
Dağılım oranı 0,29 olan Mann-Whitney U testi istatistiği, test istatistiği olarak kullanılmıştır. 20’lik bir örneklem büyüklüğü, 0,05 anlamlılık düzeyi (alfa) ile Mann-Whitney U testini kullanarak 1,3978’lik bir etki boyutunu (d) saptamak için %70 güce ulaşır. Örneklem büyüklüğü n=45 olduğunda, testin gücü zaten %95’e ulaşmıştır. Ancak çalışmanın örneklem büyüklüğü 114 olarak belirlenmiştir. Verilen parametreler için 0,05 alfa ve 114 gözlemlik örneklem büyüklüğü için tip 2 hata 0,0003 ve güç ≌ 1.0’dır (Şekil 1).
BULGULAR
Çalışmaya 114 hasta dahil edildi. Katılımcıların ortalama yaşı 29,72±5,73 yıldı. DT, CT, HT, IT ve AT’nin medyan skorları sırasıyla 4, 6, 10, 2 ve 7 idi. EPDS’de 13 ve üzeri puan alan hasta sayısı 26 (%22,8) idi. Hastaların demografik ve klinik değişkenlerine ait veriler Tablo 1’de gösterildi.
Kolmogorov-Smirnov testi, PPD dağılımlarına eğilimin varlığı-yokluğunun normalliğini incelemek için kullanıldı. Hiçbiri normal dağılmadı. Hem Kolmogorov-Smirnov testi hem de kutu grafikleri, PPD dağılımlarına eğilim varlığı-yokluğunun asimetrik olduğunu gösterdi (Şekil 2). İki bağımsız örnek karşılaştırması için, normal dağılım varsayımı uymadığında Mann-Whitney U testi uygulanmıştır. EPDS’ye dayanarak PPD’ye eğilimin varlığı-yokluğuna göre DT puanları (yokluk: 4,34±2,83, varlık: 6,35±2,91), CT puanları (yokluk: 6,64±5,16, varlık: 8,96±4,86), IT puanları (yokluk: 2,80±2,85, varlık: 5,27±4,31) ve AT puanları (yokluk: 6,12±6,00, varlık: 14,35±5,76) arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur (Tablo 2).
Lojistik regresyon modelinin genel formülü şöyledir:
logit(P)=a+b1x1+b2x2+b3x3+...+bkxk
burada logit(P)=Y bağımlı değişkendir ve x1,x2,x3,...,xk bağımsız değişkenlerdir.
b1,b2,b3,...,bk parametreleri lojistik regresyon katsayılarıdır. İkili yanıt değişkeni 0 veya 1 olarak alınır. 1 değeri PPD’nin varlığını ve 0 değeri PPD’nin yokluğunu gösterir. P PPD eğiliminin bulunma olasılığı olarak belirtilir. 2’den büyük bir psödo R2 nispeten iyi bir uyumu göstermektedir. 1’e eşitlik mükemmel bir uyumu, 0 eşitliği ilişki olmadığını göstermektedir. Tablo 3’e göre model nispeten iyi bir uyuma sahiptir (psödo R2=0,48). Cox ve Snell’s R2 ve Nagelkerke R2 yaklaşık %40 ve %61 değerleriyle bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkenleri açıklayabileceğini göstermektedir. Tüm bunlar için, tahmin edilen doğruluk depresyon yokluğu için %94, tahmin edilen doğruluk PPD eğilimi varlığı için %73 ve genel tahmin edilen doğruluk %89 idi. Model %5 anlamlılık düzeyinde anlamlı idi. CT, AT, çocuk sahibi olmak ve doğum yeri, PPD eğilimi varlığında istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahipti (Tablo 3).
TARTIŞMA
Bu çalışmada ana bulgularımız şu şekildedir; HT dışında TEMPS-A’nın tüm alt boyutları doğum sonrası depresyona yatkınlığı yansıtan EPDS’de ≥13 puan alan hasta grubunda anlamlı olarak daha yüksekti. Ayrıca, yüksek CT ve AT puanlarının PPD eğilimi ile ilişkili olduğunu bulduk.
PPD, hem anneyi hem de çocuğu etkileyen ciddi bir zihinsel bozukluktur19-21. PPD’nin kesin etiyolojisi belirsiz kabul edilmektedir; ancak ovaryen steroidler, oksitosin ve glukokortikoidler gibi biyolojik faktörlerin yanı sıra duygudurum bozuklukları ile de ilişkili diğer nörotransmitterler etiyolojik faktörler olarak bildirilmiştir6. Afektif mizaçlar, afektif bozukluklarının gelişmesi için iyi bilinen faktörler arasındadır22,23. Akiskal ve Akiskal24, sağlıklı tepkilerden majör afektif bozukluklara kadar tüm afektif durumları belirlemek için modern afektif mizaç kavramını ortaya koydular.
Hamile kadınlarda afektif mizaçları inceleyen iki çalışma yapılmıştır. İlk çalışmada Yazici ve ark.15 hamile kadınlar ile sağlıklı kadınlar arasındaki afektif mizaçları karşılaştırmışlar, gebelerin siklotimik, IT ve endişeli mizaç skorlarının gebelerde anlamlı olarak daha düşük olduğunu bildirmişler ve afektif mizaç farklılıklarının gebeliğin trimesterleri ile ilişkili olabileceği sonucuna varmışlardır. Yazici ve ark.16, farklı trimesterdaki gebeler, doğum öncesi ve doğum sonrası dönemde olan kadınlar ve aynı yaştaki sağlıklı kadınlar arasındaki afektif mizaçları araştırdı. Araştırmacılar, aktif psikiyatrik tanısı olmayan kadınlarda gebelik ve postpartum dönemlerin HT özellikleriyle ilişkili olduğu sonucuna varmışlardır.
Çalışmamızda PPD eğilimi olan ve olmayan gebeler arasında üçüncü trimesterde elde edilen afektif mizaçları EPDS’ye göre karşılaştırdık. EPDS’de ≥13 puan alan hasta grubunda HT dışında TEMPS-A’nın tüm alt boyutlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğunu bulduk. Bu mizaçlar, karışık epizodları olan afektif hastalarda daha sık bildirilmiştir, bu durum da karışık afektif epizodlar ile ters mizaç tiplerinin eşzamanlı varlığı arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir25.
Bu açıdan bakıldığında postpartum depresif bozukluk riski olan ve olmayan gebelerde afektif mizaçların farklılaştığını söyleyebiliriz. Ancak asıl amacımız postpartum depresif bozukluğun gelişmesi için afektif mizaçların yordayıcı rollerini sağlamaktı. Lojistik regresyon analizi yaptık ve yüksek CT ve kaygılı mizaç skorlarının PPD eğilimi ile ilişkili olduğunu bulduk (sırasıyla odds oranı: 1,26 ve 1,47). PPD tanısı alan hastalarda afektif mizaçları araştıran tek bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada afektif mizaç ve postpartum depresif bozukluğun varlığı eş zamanlı olarak değerlendirilmiş ve siklotimik ve endişeli mizacın psikososyal faktörlerden bağımsız olarak önemli risk faktörleri arasında olduğu bildirilmiştir17. Çalışmamızın metodolojisi Masmoudi ve ark.’nın26 araştırmasından farklıydı. İlk olarak, gebeliğin üçüncü trimesterinde, mevcut veya daha önce psikiyatrik bozukluğu olmayan kadınlarda afektif mizaçları değerlendirdik. İkinci olarak çalışmamız, hem gebelik hem de doğum sonrası dönemde hastaları inceleyen bir takip çalışmasıdır. Sonuçlarımız ilk olarak, doğum sonrası depresif bozukluğa eğilim geliştirmeye aday olarak siklotimik ve endişeli mizaçları göstermektedir. Ayrıca çocuk sahibi olmak ve doğum yeri postpartum depresif bozukluk için diğer risk faktörleri olarak bulunmuştur.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Bu çalışma için güç analizi yapmamıza rağmen, postpartum depresif bozukluğun yordayıcılarının belirlenmesi açısından genel bir sonuca varmak için hasta sayılarının küçük olduğu düşünülebilir. Bu, çalışmamızın en büyük sınırlamasıdır. Psikiyatrik bozukluğu olmayan gebeler de dahil olmak üzere, aynı trimesterdeki hastaların değerlendirilmesi, PPD’nin ilk dört hafta içinde değerlendirilmesi ve çalışmamızın prospektif dizaynı çalışmamızın güçlü yönleri arasında sayılabilir.
SONUÇ
Sonuç olarak, diğer risk faktörlerinin yanı sıra, siklotimik ve endişeli mizaçların PPD eğilimini öngörmede aday olarak kabul edilebileceğini savunuyoruz. Özellikle siklotimik ve anksiyeteli mizaçlar için daha yüksek puan alan gebeler afektif bozukluklar açısından değerlendirilmelidir.