ÖZET
Amaç:
Bu çalışmanın amacı egzersizin bireylerin sağlık ve anksiyete durumları üzerindeki etkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışma tek merkezli, kesitsel bir araştırma olarak planlandı. Araştırmanın evrenini Aile Hekimliği Polikliniği’ne başvuran hastalar oluşturdu. Çalışma 331 sağlıklı gönüllü ile yapıldı ve her katılımcının sosyodemografik verileri, sağlık durumları tarafımızca hazırlanan Demografik Bilgiler Formu kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği ile sorgulandı. Katılımcıların Egzersiz Sağlık İnanç Modeli Ölçeği (ESİMÖ), anksiyete varlığını ölçmek için Sağlık Anksiyetesi Ölçeği uygulandı ve kayıt altına alındı.
Bulgular:
Yüz yetmiş beşi (%51,6) kadın olmak üzere toplam 339 olgu ile yapılan çalışmada, olguların %67,3’ü egzersiz yapmaktaydı. Bu ogulardan %23,9’u her gün egzersiz yaparken, %28,9’u haftada 1-2 kez egzersiz yapıyordu. Katılımcıların ESİMÖ puan ortalaması 76,88±12,45 idi ve Sağlık Anksiyetesi Ölçeği puanı ortalaması 22,11±11,97 idi. Düzenli egzersizin, genel sağlık algısı ile pozitif yönde, sağlık anksiyetesi ile negatif yönde anlamlı ilişkisi bulundu.
Sonuç:
Çalışmamızda; egzersiz yapan bireylerin, anksiyete düzeylerinin daha düşük olduğu ve kendilerini daha sağlıklı hissettikleri sonucu ortaya çıkmıştır. Tüm bireylere yaşına uygun fiziksel aktivitede bulunmaları önerilmelidir.
GİRİŞ
Fiziksel aktivite, sağlıklı yaşamın temel unsurlarından biridir. Yaşa uygun ve düzenli fiziksel aktivite, tüm bireylere fiziksel, zihinsel ve sosyal faydalar sağlamaktadır. Düzenli egzersiz hem beden sağlığını korumakta, hem de sağlıklı yaşam için önemli olan kilo kontrolü, madde bağımlılığı, toplumsal uyum ve sosyalleşme gibi alanlarda bireye fayda sağlamaktadır¹.
Ulaşım imkanlarının artması, teknolojik gelişmelerin hızlanması ve giderek artan kentleşmenin sonucunda bazı toplumlarda fiziksel hareketlilik %20’lere kadar düşmüştür. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre ise fiziksel hareketsizlik olarak da tanımlanan fiziksel aktivite eksikliği, “Küresel Mortalite Risk Faktörleri” arasında 4. sırada yer almaktadır. Pek çok kronik hastalığın temelinde fiziksel inaktivite olduğu görülmüştür2,3.
Düzenli fiziksel aktivitede bulunmak, serebrovasküler olay, miyokard enfarktüsü ve kalp yetmezliği gibi kardiyovasküler hastalık gelişme riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Bununla beraber hipertansiyon, dislipidemi ve kas eklem hastalıklarının prognozuna da olumlu etkileri olduğu saptanmıştır4.
Düzenli yürüyüş programlarının yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu ve sosyal fobi tanılı hastalarda depresyon, anksiyete ve stresi belirgin olarak azalttığı belirtilmiştir5.
Egzersiz yapılmasıyla uyku ve sirkadiyen ritim de düzenlenmektedir6. Düzenli yapılan egzersizin melatonin salgısıyla beraber uyku kalitesini de arttırdığı gösterilmiştir7.
Altı-17 yaş arası çocukların günlük 60 dakika orta tempoda fiziksel aktivitede bulunmaları, 18-64 yaş bireyler için hafta boyunca en az 150 dakika orta tempoda veya en az 75 dakika kuvvetli tempoda fiziksel aktivite yapmaları önerilmektedir8.
Bireylerin hastalandıkları zaman sağlık arayışında olmaları kaçınılmazdır. Bireyin hasta olmadan önce sağlığının korunması ve geliştirilmesi oldukça önemlidir. Bireylerin sağlık durumlarında çevresel etmenlerin yanı sıra bireyin kendi tutum ve davranışları da önemlidir. Bireylerin davranışları ve tutumları, sağlıklarını korumada ve pekiştirmede, tedaviye olan inancında ve isteğinde önemli yer tutmaktadır9.
Kişilerin eğitim durumları, ekonomik durumları ve farkındalık düzeyleri sağlık arayışı için belirleyici faktörlerdir. Bunların yanında sağlıklı bir psikolojiye de sahip olmaları gerekmektedir.
Bireylerin düzenli fiziksel aktivitede bulunmaları ile mortalite ve morbidite oranlarında ciddi azalmalara katkı sağlandığı gibi, bireylerin duygudurumlarına, genel iyilik hallerine ve sağlıklı bir toplum oluşmasına da katkı sağlanmış olunmaktadır10,11.
Bu çalışma egzersiz yapma durumunun sağlıklı olma inancıyla ve sağlık anksiyete düzeyi ile ilişkisini incelemeyi hedeflemektedir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Teknik Bilgi
Bu çalışma tek merkezli, kesitsel bir araştırma olarak planlandı. Çalışma evreninden basit tesadüfi örnekleme yöntemi ile örneklem genişliği hesaplaması yapılarak, 18 yaş üzeri kronik hastalığı olmayan 2.400 kişi evren kabul edildiğinde, çalışmaya katılması gereken gönüllü sayısı 331 olarak hesaplandı. Bu çalışma 01 Aralık 2020-01 Şubat 2021 tarihleri arasında Aile Hekimliği polikliniğine başvuran, çalışmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan ve çalışmaya katılmayı isteyen 331 sağlıklı gönüllü ile yapıldı. Katılımcıların aydınlatılmış onamları alındı ve sonrasında her katılımcının yaş, cinsiyet, medeni halleri, eğitim seviyeleri, gelir seviyeleri ve egzersiz yapma durumları ve yapma sıklığını içeren demografik bilgiler formu yüz yüze görüşme tekniği ile uygulandı. Katılımcıların Egzersiz Sağlık İnanç Modeli Ölçeği (ESİMÖ), anksiyete varlığını ölçmek için Sağlık Anksiyete Ölçeği uygulandı ve kayıt altına alındı. Çalışmanın etik kurul onayı Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından verildi (karar no: 161, tarih: 23.09.2020).
İstatistiksel Analiz
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) statistics 22 (IBM SPSS, Türkiye) programı kullanıldı. Çalışma verilerinin analizinde parametrelerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilks testi ile değerlendirilmiştir. Tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma, frekans) yanı sıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal-Wallis testi ve farklılığa neden olan grubun tespitinde Dunn’s testi kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Mann-Whitney U test kullanıldı. Normal dağılıma uygunluk göstermeyen parametreler arasındaki ilişkilerin incelenmesinde Spearman’s rho korelasyon analizi kullanıldı.
BULGULAR
Çalışmamıza katılanların yaşları 18 ile 74 yıl arasında değişmekte olup yaş ortalaması 36,99±11,28 yıl ve medyanı 34 yıl idi. Olguların %51,6’sı kadındı. Katılımcıların %78,8’i lise ve üzeri eğitim almış olduğu, %51,3’ünün çalışma süresinin 3-5 yıl arasında olduğu saptandı. Çalışmaya katılanların sosyodemografik verileri Tablo 1’de verilmiştir.
Katılımcıların yaşları değerlendirildiğinde; yaş arttıkça yapılan egzersiz ile bireysel sağlık giderlerini azaltma arasında %13,7 oranında anlamlı bir ilişki olduğu saptandı. Katılımcıların yaşı ile sağlıkları için duydukları kaygı düzeyi arasında %22,9 oranında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki görüldü (p=0,000). Katılımcıların yaşları ile kaygı düzeyleri arasındaki ilişki Tablo 2’de verilmiştir.
Çalışma süresi karşılaştırıldığında ise, 1-3 yıl çalışma süresine sahip olanlarda yaptıkları egzersiz ile sağlıklarına olumlu katkısı olacağı beklentisi arasında anlamlı bir ilişki bulundu (p1=0,031, p2=0,027, sırasıyla). Çalışma süresi ile ölçeklerin alt boyutları arasındaki korelasyon Tablo 3’te verilmiştir.
Sadece temel eğitim alan bireylerin sağlık durumları için duydukları anksiyete düzeyi, lise ve üzeri eğitim alanlardan anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,040). Katılımcıların eğitim düzeyi ile ölçeklerin korelasyonu Tablo 4’te verilmiştir.
Katılımcıların %67,3’ü egzersiz yapanlardan oluşmaktaydı. Egzersiz yapan grubun %23,9’u her gün, %28,9’u haftada 1-2 kez, %16,2’si düzensiz aralıklarla egzersiz yapmaktaydı (Tablo 5).
Her gün düzenli egzersiz yapanların sağlıklarıyla ilgili hissettikleri iyilik halleri, diğer sıklıklarda egzersiz yapanlardan anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,000). Haftada en az 2 gün egzersiz yapanların, diğer gruplara kıyasla sağlık durumları için daha az anksiyete duydukları belirlendi (p=0,000). Bireylerin anksiyete düzeyleri ile sağlık durumları arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu görüldü (p=0,000).
Egzersiz yapmayan bireylerin, bedenlerinde oluşan değişimlere aşırı duyarlılık gösterdikleri ve anksiyete düzeylerinin diğer gruplara göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı. Bu durum düzensiz egzersiz yapanlarda da benzer bulundu (p1=0,000, p2=0,000, p3=0,000 sırasıyla). Egzersiz yapma sıklığının ölçeklerle korelasyonu Tablo 6’da verilmiştir.
TARTIŞMA
Fiziksel aktivitenin sağlık üzerindeki etkileri ve bireylerin anksiyete düzeyleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bu çalışmada, egzersiz yapanların kendi sağlığını daha olumlu değerlendirdikleri görüldü. Ayrıca anksiyete düzeylerinin de düşük olduğu saptandı. Kişilere yapılması hızlı ve pratik bir test olan ESİMÖ ile ulaşılan sonuçların güvenilir olduğu gözlemlendiğinden günlük pratikte daha sık kullanılması gerektiği düşünüldü.
Toplumda giderek artan fiziksel inaktivite beraberinde birçok sağlık sorunlarını getirmektedir. Fiziksel aktivite, sağlıklı yaşam sürmenin temel koşullarındandır. Limaroon ve ark.’nın12 Sağlık İnanç Modelini (SİM) kullandıkları çalışmalarında katılımcıların %17,7’si egzersiz yapmamayı hastalığa yakalanmada bir tehdit olarak görmüş ve katılımcıların %75’i haftada en az üç kez fiziksel olarak aktif durumda olduğunu belirtmiştir. Bizim çalışmamızda katılımcıların %67,3’ü fiziksel aktivitede bulunuyordu. Fiziksel aktiviteyi her gün veya haftada 2 kez yapanlar çoğunluktaydı. Egzersiz yapanlar, düzenli fiziksel aktivite yapmadıklarında, bunun sağlıkları için bir risk oluşturacağının farkındaydılar.
Sanchez-Villegas ve ark.’nın13 üniversite mezunlarında fiziksel aktiviteyi değerlendirdikleri kohort çalışmalarında, haftada 42 saat oturan bireylerin sağlık durumları için duydukları anksiyete düzeyi, 10 saat kadar oturan bireylerinkinden 1,3 kat daha fazla bulunmuştur. Avusturya’da yapılan bir başka çalışmada Sağlık Yaşam Kalitesi Ölçeği ve İşgücü Oturma Anketi kullanılmış ve bunun sonucunda iş yerinde oturma süresi artıp ve buna bağlı olarak fiziksel aktivite süresi azaldıkça, katılımcıların sağlıkları için duydukları anksiyete düzeyinin arttığı belirtilmiştir14. Bizim çalışmamızda da egzersiz yapanların sağlıkları için daha az kaygılandıkları ve vücutlarında oluşan değişiklikler için daha az tepki gösterdikleri saptandı. Sedanter yaşamın hem anksiyeteyi arttırdığı hem de sağlıklı bir beden algısı üzerinde negatif etkileri olduğu görülmüştür.
Pham ve ark.’nın15 Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu ve Hasta Sağlığı Anketi-9 kullanarak Vietnam’da yaptıkları çalışmalarında, anlamlı düzeyde olmasa da, düzenli yapılan fiziksel aktivite ile depresyon sıklığının azaldığı görülmüştür. Bizim çalışmamızda da her gün düzenli fiziksel aktivite yapanların, düzensiz şekilde yapanlara göre, sağlıkları için daha az kaygılandıkları ve sağlık durumları hakkında daha olumlu düşüncelere sahip oldukları saptandı. Aynı zamanda, düzenli egzersiz yapanların, bunun olumlu etkilerini bildikleri ve yaşam boyu daha az sağlık gideri oluşturmak için egzersiz yaptıkları görüldü.
Tayland’da SİM kullanılan bir çalışmada, egzersiz yapanların çoğunluğu, bunun diğer insanlarla sosyal ilişki kurmada ve sağlıkları için olumlu etkilerinin olduğunu belirtmiştir12. Düzenli egzersiz yapmanın birçok hastalıktan korunmada önemli bir yeri vardır. Sağlıklı yaşam sürmek isteyen bireylerin düzenli egzersiz yapmaları kaçınılmazdır. Bizim çalışmamızda da egzersiz yapanların temel amacı hastalıklardan korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürebilmekti. Egzersizin yararlı olduğunu bilenlerin, sağlıkları için daha az kaygılandıkları saptandı.
Çalışmamızda fiziksel aktivitenin, genel sağlık algısını artırdığı görüldü. Fiziksel aktivitenin artmasıyla bireylerin kendi sağlıklarıyla ilgili daha olumlu düşüncelere sahip olduğu saptandı. Artan sağlık algısıyla beraber bireylerin daha az kaygılandığı ve vücutlarında rahatsız eden engellerle daha az karşılaştığı sonucuna ulaşıldı.
Bireylerin sedanter yaşam sürdüklerinde olası hastalıkların kötü sonuçlarını bilmelerine rağmen fiziksel aktiviteye zaman ayırmada zorluk çektikleri görüldü. Kişilerin olası bir hastalığın getireceği olumsuz sonuçların farkında olsalar da fiziksel aktiviteye zaman ayıramama nedenlerinin olduğu tespit edildi ve bu istatistiksel olarak anlamlıydı. Fiziksel aktiviteden kaçınma nedenleri ile sağlıkları için duydukları anksiyete düzeyi arasında pozitif yönlü bir ilişki bulundu.
Bizim çalışmamızda yaş ortalaması 36,9 yıl olarak bulundu. Yaş ile fiziksel aktivitenin yarar sağladığı düşüncesi arasında negatif yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Genç yaştaki katılımcılar, fiziksel aktivitenin sağlıkları ve sosyal amaçları için daha çok yarar getireceğini düşünmekteydi. Bununla birlikte çalışmamızda yaş ile egzersiz yapmaya engel nedenler arasında pozitif yönlü bir ilişki bulundu. Yaşlı bireylerin fiziksel aktivitede bulunurken sakatlanma ve düşme risklerinin bulunması onları fiziksel aktiviteden alıkoyan nedenlerin başında gelmektedir. Özellikle yaşlılar için daha korunaklı alanların yapılması ve hâlihazırdaki bu alanların her türlü düşme ve sakatlanma riskleri için gözden geçirilmesinin önemli olacağı düşünüldü.
Eğitim düzeyi ile fiziksel aktivitede bulunma korelasyonu hakkında literatürde farklı sonuçlar görülmüştür. Avluklu’nun16 çalışmasında da Godin Fiziksel Aktivite Anketi kullanılmış olup eğitim düzeyi ile fiziksel aktivite arasında anlamlı düzeyde bir ilişki görülmemiştir. Gedik’in17 yaptığı çalışmada Öz Yeterlilik Anketi kullanılmış olup eğitim düzeyinin artmasıyla beraber fiziksel aktivite yapma oranının da arttığı bildirilmiştir. Bizim çalışmamızda ise eğitim düzeyi ile fiziksel aktivite arasında negatif bir ilişki saptandı. Eğitim düzeyi düşük olsa da bireylerin egzersizin önemine inandığı görüldü.
Sağlık anksiyetesi, fiziksel şikayetlerin şiddetinin artmasına neden olarak sağlık kurumlarına tekrarlayan başvurulara yol açmaktadır18. Gül ve ark.’nın19 Sağlık Anksiyetesi Envanteri Kısa Formu ile yaptıkları çalışmalarında sağlık anksiyete toplam puanı ortalaması 17,76±7,01 olarak bulunmuştur. Yılmaz ve ark.’nın20 Sağlık Anksiyetesi Ölçeği kullandıkları çalışmalarında hastanede yatan hastaların sağlık anksiyete toplam puan ortalaması 17,34±8,45 olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda, katılımcıların Sağlık Anksiyetesi Envanteri’nden aldığı toplam puan ortalamasının 22,11±11,97 olduğu bulundu. Çalışmamızda anksiyete puanının yüksek olmasının nedeni katılımcıların sosyoekonomik düzeylerinin ve yaşam standartlarının olduğu düşünüldü.
Gelir durumu ile fiziksel aktivite arasındaki korelasyonun araştırıldığı birçok çalışma literatürde mevcuttur. Farrell ve Shields’in21 İngiltere’de 6.467 kişiyle yaptıkları çalışmalarında kişilerin ve ailelerinin gelir düzeyi ile fiziksel aktivite arasında pozitif yönde bir ilişki gösterilmiştir. Rimal’ın22 ABD’de 2.880 aile ile yaptıkları çalışmalarında gelir düzeyi ile fiziksel aktiviteye zaman ayırma arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Bizim çalışmamızda katılanların çoğunluğunun yüksek gelir düzeyine sahip olan bireyler olduğu görüldü. Normal gelir düzeyine sahip bireyler, egzersizin sağlıkları için yararlı olduğunun farkındaydı ancak sağlıkları hakkındaki düşünceleri ve anksiyeteleri yüksek gelirlilere göre daha yüksek bulundu. Normal gelirli bireyler, sağlık durumlarını olumsuz olarak yorumlasa da fiziksel aktivitede bulunarak bunu olumlu yöne çevireceklerini biliyorlardı.
Literatürde fiziksel aktivite yapmayı engelleyen nedenlerle ilgili çalışmalar mevcuttur. Lovell ve ark.’nın23 Egzersiz Yararları/Engelleri Ölçeği kullandıkları çalışmalarında, fiziksel aktivitede bulunulmasının en büyük engelinin aileler olduğu belirtilmektedir. Gyurcsik ve ark.’nın24 çalışmalarında ise katılımcıların çoğunluğunun fiziksel aktivite yapmalarını yeterli zamanın olmaması, sosyal aktivitelerle ilişkili olma ve iş yüklerinin fazla olması gibi nedenlerin engellediği belirtilmiştir. Kaushal ve ark.’nın25 SİM kullanarak yaptıkları çalışmalarında fiziksel aktiviteyi engelleyen nedenlerin başında zaman ayırmada güçlük çekilmesi, düşme, yaralanma ve sakatlanma algısı gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda evli bireylerin fiziksel aktivite yapmalarını engelleyen nedenlerin daha çok olduğu görüldü. Bunda artan sorumluluklar ve aile gibi faktörlerin etkisi olduğu düşünüldü.
Biz çalışmamızda fiziksel aktivite ile sağlıklı olma inancı ve sağlık durumları hakkındaki anksiyete düzeylerini inceledik. Literatürde ESİMÖ ve Sağlık Anksiyete Ölçeği’nin birlikte kullanıldığı herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. ESİMÖ ve Sağlık Anksiyete Ölçeği’ni kullandığımız bu çalışmada, egzersiz yapma durumunun genel sağlık algısı ile pozitif yönde ve sağlık anksiyetesi ile negatif yönde ilişkili olduğunu belirledik. Bireylerin daha sağlıklı bir hayat sürmelerinde egzersiz yapmanın önemli role sahip olduğu görüşündeyiz. Düzenli aralıklarla fiziksel aktivitede bulunmanın bireylerin sağlık durumları için daha az endişe duymalarını sağlayacağını düşünüyoruz.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Çalışmamızda katılımcılar akut veya kronik hastalığı olmayan sağlıklı bireylerden oluşmuştur. Diğer hasta gruplarının da katılacağı çalışmalarda fiziksel aktivitede bulunma sonuçları farklılık gösterebilir.
SONUÇ
Çalışmamızda, düzenli fiziksel aktivitede bulunan bireylerin daha sağlıklı bir bedene sahip oldukları ve daha az anksiyete duydukları saptandı. Fiziksel aktivitede bulunmanın sağlayacağı faydalar gösterildi. Bireylerin sağlıklı kalabilmeleri ve anksiyete düzeylerini azaltmaları için egzersiz yapmaları teşvik edilmelidir.