ÖZET
Sonuç:
Serum magnezyum düzeyi ile PAİ arasındaki ters yönlü ilişki, hipomagnezeminin aterojenite ile ilişkisine dair genel literatür bilgisi ile uyumludur. PAİ ve serum magnezyum düzeyi ile GFH arasında bir ilişkinin saptanmamış olması, hasta sayısının azlığına bağlanabilir.
Bulgular:
Yüksek GFH grubunda 72, düşük GFH grubunda 142 hasta yer aldı. Serum magnezyum düzeyi ve PAİ açısından gruplar arasında farklılık saptanmadı. Tüm popülasyonda serum magnezyum düzeyi ile ilişkili faktörler incelendiğinde, sadece PAİ ile magnezyum arasında negatif yönde bir ilişki saptandı [Odds ratio (OR): -0,212]. Yine tüm popülasyonda PAİ ile ilişkili faktörler incelendiğinde, PAİ ile serum magnezyum düzeyi arasında negatif (OR: -0,189); vücut kitle indeksi, sistolik kan basıncı ve serum ürik asit düzeyi arasında pozitif yönde bir ilişki saptandı (sırasıyla; OR: 0,154; 0,276; 0,165). Gerek PAİ, gerekse magnezyum düzeyleri ile tahmini glomerüler filtrasyon hızı arasında ilişki saptanmadı.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya dahil edilen 214 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Tahmini GFH 60 mL/dakika/1,73 m2 ve üzerinde olanlar “yüksek GFH grubu”, 60 mL/dakika/1,73 m2’den düşük olanlar “düşük GFH grubu” olarak gruplandırıldı. Serum trigliserit düzeyinin serum yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeyine oranının logaritması alınarak PAİ hesaplandı.
Amaç:
Magnezyum, kardiyovasküler hastalıklar başta olmak üzere birçok kronik hastalıkla ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, serum magnezyum düzeyi, plazma aterojenik indeksi (PAİ) ve glomerüler filtrasyon hızı (GFH) arasındaki ilişkinin değerlendirilmesidir.
GİRİŞ
Magnezyum, potasyumdan sonra vücuttaki majör intraselüler katyon olup, kan basıncı regülasyonu, glukoz metabolizması ve lipid peroksidasyonu da dahil olmak üzere birçok hayati süreçte rol oynayan 300’den fazla enzimin kofaktörüdür1. Erişkin bir bireyde total vücut magnezyum miktarı yaklaşık olarak 22-26 gr’dır ve bu miktarın %50-60’ı kemiklerde bulunur. Magnezyumun serum düzeyleri intraselüler komponentin yaklaşık %1’lik kısmını yansıtmaktadır (1,2-2,5 mg/dL). Kronik böbrek hastalığı (KBH) süreci açısından bakılacak olursa, GFH düşüşü ile birlikte, özellikle 30 mL/dakika/1.73 m2’nin altındaki değerlerde magnezyum retansiyonunun artması beklenir2. Sebze-meyve içeriği düşük olan batı tarzı beslenme alışkanlığı, malabsorbsiyon, diüretik ve laksatif kullanımı hipomagnezeminin başlıca sebepleridir3. Hipomagnezeminin enflamasyon, oksidatif stres ve lipid peroksidasyonunda artışa neden olduğu ve dolayısıyla diyabet, metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalıklar ve endotelyal hasar patogenezinde rol oynadığı öne sürülmektedir4-10. KBH sürecinde magnezyum metabolizması ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Son yıllarda hipomagnezeminin KBH patogenezinde, progresyonunda ve komplikasyonlarında rol oynayabileceğine dair çalışmaların sayısı artmaktadır11-16.
Dislipidemi kardiyovasküler hastalıklar ve ilişkili komplikasyonlar açısından majör risk faktörü olup, gelişmiş ülkelerde popülasyonun yaklaşık yarısını etkilemektedir. Bu kadar yaygın olmasına rağmen farkındalık ve etkili tedavi oranları ise oldukça düşüktür17. KBH, azalan glomerüler filtrasyon hızı (GFH) ile birlikte hiperlipidemi sıklığının arttığı bir süreçtir. Öte yandan hiperlipideminin de KBH progresyonunu hızlandırdığı bildirilmiştir18,19. Hipomagnezemi ise daha az bilinen ve hiperlipidemi ile ilişkili olabilecek kısmen yeni tanımlanan risk faktörlerinden birisidir20,21.
Hiperlipidemiyle ilişkili kardiyovasküler risk profilini belirlemeye yönelik olarak, serum lipid profilini ve bazı hematolojik/biyokimyasal parametreleri içeren, klinik pratikte ucuz ve kolay kullanılabilir indeksler tanımlanmıştır. Bunlardan birisi olan plazma aterojenik indeksi (PAİ), plazma trigliserit düzeyinin plazma yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) düzeyine bölünmesi ile elde edilen oranın logaritması olup, kardiyovasküler risk ile iyi korele olduğu bildirilmiştir22-24.
Bu çalışmanın amacı, yüksek ve düşük GFH gruplarının serum magnezyum düzeyi ve PAİ açısından karşılaştırılması, serum magnezyum düzeyi, GFH ve PAİ arasındaki ilişkinin değerlendirilmesidir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Haziran 2021-Ocak 2022 tarihleri arasında Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Nefroloji Polikliniği’ne başvuran 1.412 erişkin hastaya ait kayıtlar hastane bilgi sistemi üzerinden retrospektif olarak incelendi. Çalışma protokolü Helsinki Bildirgesi’ne uygun olarak hazırlandı ve Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu’ndan onay alındı (protokol no: 2021.280.12.03, tarih: 28.12.2021). Hastalardan diyabetikler, diyaliz programında olanlar, tübüler hasarla seyreden herediter hastalık ya da renal tübüler asidoz tanısı alanlar, son 6 hafta içinde akut böbrek hasarı tanısı alanlar, aktif enfeksiyon ya da enflamasyon odağı saptananlar, aktif malignitesi, oral alım bozukluğu, akut/kronik diyaresi olanlar, magnezyum replasmanı ve statin kullananlar dışlandılar. Değerlendirmeye 214 hasta dahil edildi. Tahmini glomerüler filtrasyon hızı (tGFH) değeri CKD-EPI formülü ile hesaplandı25. tGFH değeri 60 mL/dakika/1,73 m2 ve üzerinde olanlar “yüksek GFH grubu”, 60 mL/dakika/1,73 m2’den düşük olanlar “düşük GFH grubu” olarak gruplandırıldı. PAİ değeri, serum trigliserit düzeyinin serum HDL düzeyine oranının logaritması alınarak; vücut kitle indeksi (VKİ) ise, hastanın vücut ağırlığının (kg) hastanın boyunun karesine (m2) bölünerek hesaplandı.
İstatistiksel Analiz
Verilerin analizi Statistical Package of Social Science (Windows, sürüm 25) programı ile yapıldı. Verilerin normal dağılıma uygunluğunun belirlenmesinde Shapiro-Wilk testi kullanıldı. Gruplar arasında nümerik verilerin karşılaştırılmasında, normal dağılıma uyanlar için Student’s t-test, normal dağılıma uymayanlar için Mann-Whitney U testi; kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında ki-kare testleri kullanıldı. Pearson korelasyon analizi sonucunda serum magnezyum düzeyi ve PAİ ile ilişkili olduğu saptanan parametreler için çok değişkenli lineer regresyon analizi yapıldı.
Karşılaştırma, korelasyon ve regresyon analizlerinde p değeri <0,05 anlamlı olarak kabul edildi.
BULGULAR
Çalışma Grubunun Genel Özellikleri
Çalışmaya dahil edilen 214 hastanın %48,6’sı erkek, %51,4’ü kadındı. Hastaların yaş ortalaması 59,7±14,1 yıl, VKİ 29,4±5,4 kg/m2 olarak saptandı. Hipertansiyon tanısı olan hasta oranı %83,6, koroner arter hastalığı olan hasta oranı %33,6 idi. Anjiyotensin-converting enzim inhibitörü (ACEİ) ya da anjiyotensin reseptör blokörü (ARB) kullanan hasta oranı %64,5; kalsiyum kanal blokörü (CCB) kullanan hasta oranı %34,6; tiyazid kullanan hasta oranı %40,2; beta blokör kullanan hasta oranı ise %41,4 idi. Çalışma grubunda ortalama serum kreatinin düzeyi, 1,66±0,88 mg/dL; ortalama tGFH, 51,2±28,0 mL/dakika/1,73 m2, ortalama serum magnezyum düzeyi, 1,97±0,26; ortalama PAİ, 0,14±0,28 olarak saptandı. Tiyazid kullanan ve kullanmayan hastalarda serum magnezyum düzeyleri benzerdi (2,00±0,28 mg/dL vs. 1,95±0,24 mg/dL; p=0,146).
Grupların Karşılaştırılması
yüksek GFH grubunda 72, düşük GFH grubunda 142 hasta yer aldı. Serum magnezyum düzeyi ve PAİ açısından gruplar arasında farklılık saptanmadı. düşük GFH grubunda serum glukoz, ürik asit, C-reaktif protein düzeyleri ve proteinüri daha yüksek; serum albümin ve HDL düzeyleri ise daha düşük saptandı (Tablo 1). Hipertansiyon ve koroner arter hastalığı oranlarının düşük GFH grubunda daha yüksek olduğu görüldü (sırasıyla, %90,1 vs. %70,8, p<0,001; %43,7 vs. %13,9, p<0,001). Gruplar arasında ACEİ/ARB, CCB, tiyazid ve beta blokör kullanımları açısından farklılık yoktu (sırasıyla, p=0,666; 0,136; 0,052; 0,783).
Serum Magnezyum Düzeyi ile İlişkili Parametreler
Çalışma grubunun tümü korelasyon analizi ile değerlendirildiğinde tGFH ile serum magnezyum düzeyi arasında bir ilişki saptanmadı. Serum magnezyum düzeyi ile serum glukoz düzeyi, VKİ ve PAİ arasında negatif yönde; serum kreatinin, parathormon (PTH) ve fosfor düzeyleri arasında ise pozitif yönde bir korelasyon saptandı. Serum kreatinin, glukoz ve PTH değerleri, PAİ ve VKİ dahil edilerek yapılan çoklu lineer regresyon analizi sonucunda, bu parametrelerden sadece PAİ ile magnezyum arasındaki ilişkinin negatif yönde devam ettiği görüldü (OR=-0,212, p=0,006) (Tablo 2). Serum fosfor düzeyi serum PTH düzeyinden doğrudan etkilendiği için çoklu regresyon analizine fosfor dahil edilmedi.
PAİ ile İlişkili Parametreler
Çalışma grubunun tümü korelasyon analizi ile değerlendirildiğinde PAİ ile tGFH arasında korelasyon saptanmadı. PAİ ile serum ürik asit düzeyi, VKİ, sistolik kan basıncı (SKB) ve diyastolik kan basıncı arasında pozitif yönde; serum magnezyum düzeyi ile arasında ise negatif yönde bir ilişki saptandı. Bu parametrelerin dahil edildiği çoklu lineer regresyon analizi sonucunda PAİ ile VKİ, SKB ve serum ürik asit düzeyi arasında pozitif yönde (sırasıyla, OR=0,154; 0,276; 0,165, p=0,032; 0,004; 0,016); PAİ ile serum magnezyum düzeyi arasında ise negatif yönde (OR=-0,189, p=0,006) bir ilişkinin devam ettiği görüldü (Tablo 3).
TARTIŞMA
Çalışmamızda yüksek GFH ve düşük GFH grupları serum magnezyum düzeyi ve PAİ açısından benzerdi. Tüm çalışma grubunda tGFH ile serum magnezyum düzeyi ve tGFH ile PAİ arasında bir ilişki saptanmadı. Ayrıca PAİ ile serum magnezyum düzeyi arasında negatif yönde; VKİ, SKB ve serum ürik asit düzeyleri arasında pozitif yönde bir ilişki saptanmış olup, bilinen majör kardiyovasküler risk profiline uyması nedeni ile çalışmamızın bu sonucu hakim literatürle uyumlu görünmektedir.
Hipomagnezemi kardiyovasküler hastalıklarda ve diyabette olduğu kadar KBH’ta da artmış morbiditeden ve mortaliteden sorumlu tutulmakla birlikte, bu alanda sebep-sonuç ilişkisi halen net değildir26,27. Bu süreçte öne sürülen en geçerli ve güncel hipotez, hipomagnezeminin vasküler kalsifikasyonu artırması olmuştur. Bunun yanı sıra hipomagnezemi varlığında şiddetlenen enflamasyonun aterosklerotik süreci hızlandırdığı bildirilmiştir28,29. Bu doğrultuda serum magnezyum düzeyini yükseltmeye yönelik müdahalelerin serum fosfor düzeyini düşürdüğü, yumuşak doku kalsifikasyonunu azaltarak eklem ağrısını ve enflamasyonu gerilettiği, karotis intima media kalınlığını azalttığı ve mortaliteyi azalttığı bildirilmiştir. Ancak bu çalışmaların büyük çoğunluğu hemodiyaliz popülasyonunda yapılmıştır14,29-31. Daha erken evrelerdeki KBH hastalarında bu konu ile ilgili çalışma sayısı azdır. Bu çalışmalardan birisinde serum magnezyum düzeyi ile endotelyal disfonksiyon arasında negatif yönde bir ilişki bildirilmiştir32. Evre 3 ve 4 KBH hastalarında yapılan başka bir çalışma ise, azalan GFH ile birlikte serum magnezyum düzeyinin arttığını ve bu artışın kardiyovasküler olay sıklığını ve mortaliteyi artırdığını bildirmiştir26. Çalışmamızda, istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamış olsa da, serum magnezyum düzeyi ile GFH arasında negatif yönde bir korelasyon saptandı (r=-0,125). Diğer yandan serum magnezyum ve kreatinin düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon bulunsa da, çoklu regresyon analizinde anlamlılık devam etmedi.
GFH düşüşü ile birlikte kardiyovasküler olay sıklığının belirgin olarak arttığı, KBH grubunda ölümlerin başlıca sebebinin kardiyovasküler kaynaklı olduğu iyi bilinmektedir. Kardiyovasküler risk profilinin başlıca komponentleri arasında serum lipid düzeyleri yer alır. Dislipideminin aynı zamanda KBH progresyonuna da katkı sağladığı kabul edilmektedir33. KBH sürecinde dislipideminin önemli bileşenleri arasında serum trgliserit düzeyinde artış, serum HDL düzeyinde azalma ve düzeyi normal olsa dahi HDL disfonksiyonu yer alır34,35. KBH hastalarında hiperlipidemi göstergelerinin değerlendirildiği çok sayıda çalışma olmakla birlikte, GFH ve PAİ ilişkisine dair literatürde yer alan tek çalışma Zhou ve Shang’a36 aittir. Söz konusu çalışmaya 15.836 hasta dahil edilmiş olup, PAİ ile GFH arasında negatif yönde kuvvetli bir ilişki saptanmıştır. Ek olarak, erkek cinsiyet, yüksek VKİ, siyah ırk, 50’den küçük yaş, hipertansiyon ve/veya diyabet tanıları varlığında bu ilişkinin daha kuvvetli olduğu bildirilmiştir. Dolayısıyla PAİ’nin GFH düşüşü açısından riski öngördürebileceği çıkarımı yapılmıştır. Çalışmamızda, istatistiksel açıdan anlamlı olmamakla birlikte PAİ ve GFH arasında negatif yönde bir ilişki saptandı (r=-0,076).
Çalışmamızda PAİ ile serum magnezyum düzeyi arasında negatif yönde, ürik asit, SKB ve VKİ arasında ise pozitif yönde anlamlı bir ilişki saptanmış olup bulgularımız literatürle uyumludur24,36-38. Bu parametreler arasında magnezyumun aterojenite ile ilişkili olduğunu bildiren çok sayıda çalışma olmakla birlikte bu ilişkinin mekanizması, magnezyumun terapötik kullanımı ve hedef serum düzeyleri hakkındaki bilgiler yeterli değildir. Literatürdeki genel çıkarım, hipomagnezeminin serum lipid profilini ve bununla ilişkili göstergeleri olumsuz etkilediği yönündedir20,39. Cambray ve ark.’na21 ait bir çalışmada, KBH popülasyonunda hipomagnezemi varlığında lipid profilinin kötüleştiği ve carotis intima-media kalınlığının arttığı gösterilmiştir. Dey ve ark.’na40 ait bir olgu-kontrol çalışmasında da KBH grubunda hipomagnezeminin aterojenik dislipidemi parametrelerini kötüleştirildiği bildirilmiştir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
1. Tek merkezli olan bu çalışmada, literatürdeki benzer çalışmalara kıyasla olgu sayımız azdı.
2. Magnezyum ve lipid parametrelerinin zaman içinde GFH değişimi ile ilişkisi değerlendirilmediği için, bu parametrelerin KBH progresyonuna katkısı hakkında yorum yapılamamıştır.
SONUÇ
Çalışmamızda, bilinen kardiyovasküler risk faktörlerine ek olarak serum magnezyum düzeyi ile PAİ arasında bir ilişki saptanması, hipomagnezeminin aterojenisiteye katkı sağladığı görüşünü desteklemektedir. Bu alanda çalışma sayısı giderek artmakla birlikte, terapötik amaçlı magnezyum kullanımını destekleyen yeterli veri yoktur. İleri evre KBH hastalarında hipermagnezemiye yatkınlık sebebi ile bu açıdan özellikle dikkatli olunmalıdır. Sonuç olarak, gerek sağlıklı popülasyonda, gerekse KBH popülasyonunda magnezyumun kardiyovasküler ve renal sağkalımla ilişkisinin toplum tabanlı geniş kohortlarda, geniş zaman aralığında tekrarlanacak biyokimyasal ve fonksiyonel parametrelerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.