ÖZET
Amaç:
Çalışmamızda, kliniğimize alt üriner sistem semptomları (AÜSS) ile başvuran ve nörolojik hastalığı olan hastaların ürodinami-basınç akım çalışması (Ü-BAÇ) sonuçlarının belirlenmesi ve bu bulguların nörolojik hastalıkların etiyolojisine göre karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde 2010-2022 yılları arasında Ü-BAÇ yapılan 2.489 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. AÜSS ve nörojenik hastalığı olan toplam 535 hastanın verileri çalışmaya dahil edildi. Hastalar tanılarına göre alt gruplara ayrıldı. Hastaların yaş, cinsiyet, Ü-BAÇ verileri [ilk idrar hissi, maksimum sistometrik kapasitesi (MSK), dolum fazında maksimum detrüsor basınçları, ani sıkışma hissi varlığı ve mesane kompliyansı] değerlendirmeye alınarak mevcut nörolojik hastalıklara göre karşılaştırıldı.
Bulgular:
Kliniğimizde nörolojik hastalığı olan ve Ü-BAÇ yapılan hastaların 204’ünde (%38,1) servikal ve lomber disk bozukluğu, 103’ünde (%19,2) multipl skleroz (MS), 74’ünde (%13,8) serebrovasküler olay, 48’inde (%8,9) spinal kord yaralanması, 43’ünde (%8,0) polinöropati, 30’unda (%5,6) Parkinson hastalığı (PH), 18’inde (%3,4) diyabetik nöropati ve 15’inde (%2,8) opere spina bifida (oSB) olduğu tespit edildi. Dolum fazındaki detrüsor basınçları karşılaştırıldığında oSB ve MS hastalarında detrüsor basınçları istatistiksel olarak belirgin yüksek olduğu saptandı (sırasıyla 52,66±40,78 mmHg; 45,30±34,43 mmHg; p<0,001). MSK’lar karşılaştırıldığında, PH ve oSB hastalarında mesane kapasitesinin belirgin düşük, lomber disk bozuklukları, opere lomber, servikal fraktür ve polinöropati hastalarında ise mesane kapasitesinin görece artmış olduğu gözlendi (sırasıyla 308,71±190,25 mL, 264,81±140,25 mL, 491,90±167,49, 474,52±182,92, 447,67±168,03, p<0,001).
Sonuç:
oSB ve spinal kord yaralanması olan hastaların ürodinamik verileri değerlendirildiğinde, bu hasta gruplarının son dönem böbrek yetmezliği açısından üst üriner sistemin etkilenmesi açısından çok yüksek risk altında olduğu görülmektedir. Klinisyenler özellikle bu iki nörojenik hastalık grubunda takip protokolünü oluştururken bunları göz önüne almalı ve olası gelişebilecek yakın ve uzun dönem komplikasyonları hastalarla paylaşmalıdır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Etik Kurul onayı alındıktan sonra (no: 2022.180.10.04, tarih: 25.10.2022) kliniğimizde 2010-2022 yılları arasında ürodinamik değerlendirme yapılan toplam 2.489 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Ürodinami yapılma zamanında nörolojik tanıları olan hastalar belirlenerek çalışmaya dahil edildi. Nörolojik hastalığı bulunmayan hastalar veya nörolojik hastalığı bulunmasına rağmen aynı hasta için tekrar edilen ürodinamiler çalışmadan çıkarıldı. Tekrarlayan ürodinami sonuçlarından ilk yapılan ürodinami raporları referans alınmıştır. Hastaların nörolojik tanıları otomasyon programı (Enlil, v3.23.01.1, 2015, Türkiye) ve nöroloji kliniğindeki veriler ile karşılaştırılarak tanıları uyumsuz olan hastalar çalışmadan çıkartıldı. Ürodinami bulgularından ilk idrar hissi, maksimum mesane kapasitesi, dolum safhası aşırı aktivitesi, dolum safhası maksimum detrüsor basıncı, mesane kompliyansı (>30 cmH2O nörojenik olmayan, >40 cmH2O nörojenik olanlar için nomokompliyan kabul edilmiştir; <10 cmH2O nörojenik olanlar için, <30 cmH2O nörojenik olanlar için hipokompliyan olarak kabul edilmiştir) ve yapılmış ise boşaltım fazı parametreleri (boşaltım fazı sırasındaki maksimum detrüsor basıncı ve akım hızı) değerlendirmeye alındı2.
Ürodinamik değerlendirme girişimsel bir işlem olduğundan hastaların hepsinden ürodinami öncesi hasta onam formu alındı. İşlem öncesinde hastalara idrar kültürü yapıldıktan sonra idrar kültüründe üremesi olanlar antibiyograma göre uygun antibiyotik ile tedavi edilerek tüm ürodinamiler steril idrar eşliğinde yapıldı. Abdominal basınç kataterinin optimal çalışabilmesi için işlemden bir gün önce rutin olarak hastalara fleet lavman uygulandı. Ürodinamik değerlendirmeler Aymed marka (versiyon: 19050010-03, 2019, Türkiye) sulu sistem ürodinami cihazı ile eğitimli ürodinami hemşiresi eşliğinde uygulandı. Erişkin hastalarda dolum aşamasında, mesane içerisine vücut sıcaklığına ısıtılmış serum fizyolojik sıvı 25 mL/saat hızla gönderildi. Pediatrik olgularda ise infüzyon hızı hastanın beklenen mesane kapasitesinin onda biri olacak şekilde düzenlendi. Gerekli görülen hastalarda basınç akım çalışması yapılarak işleme son verildi. Her işlem öncesi ve işlem sonrası işeme sonrası rezidü idrar miktarları kateter kullanılarak değerlendirmeye alındı. Çalışmada kullanılan ürodinami verilerinin hepsi aynı klinikte, tecrübeli bir ürodinami ekibi tarafından, uluslararası ürodinami standartlarına uygun olarak gerçekleştirilmiştir.
İstatistiksel Analiz
Çalışmada veriler tanımlayıcı analiz yapıldıktan sonra; ortalama, standart sapma olarak verilmiştir. İki grubun nicel verilerini karşılaştırılmasında normallik testi Shapiro-Wilk testiyle yapılmıştır. Normal dağılım gösteren parametrik veriler Student’s t-testi, non-parametrik veriler ise Mann-Whitney U testi ile değerlendirilmiştir. Grupların kendi içinde niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise ki-kare testi kullanılmıştır. Sonuçlar %95 güven aralığında, p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
BULGULAR
Kliniğimizde ilk ürodinamisinin yapıldığı anda nörolojik hastalık tanısı olan ve özgeçmiş bilgisi ile hasta kayıt sistemindeki tanıları uyumlu olan toplam 598 hasta çalışmaya dahil edildi. Toplam hasta sayısı 10’un altında olan hastalıkları bulunan hastaların (tethered kord hastalığı, vasküler demanslar, Arnold Chiari malformasyonu, nöromyelitis optika, Guillain-Barré sendromu, kauda equina sendromu, otoimmün ensafalitler vb.) ürodinami verileri çalışmadan çıkarıldı. Sonuç olarak toplam 535 hastanın ürodinami verileri değerlendirmeye alındı. Hastaların ortalama yaşı 52,69±15,86 olup, 321’inin (%60,0) kadın 214’ünün (%40,0) erkek olduğu tespit edildi. Hastaların nörolojik tanıları değerlendirildiğinde 204 (%38,1) hastada servikal ve lomber disk bozukluğu, 103 (%19,2) hastada MS, 74 (%13,8) hastada serebrovasküler olay (SVO), 48 (%8,9) hastada spinal kord yaralanması (SKY), 43 (%8,0) hastada polinöropati, 30 (%5,6) hastada Parkinson hastalığı (PH), 18 (%3,4) hastada diyabetik nöropati ve 15 (%2,8) hastada opere spina bifida (oSB) olduğu tespit edildi. Hastaların klinik ve demografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Hastalar yaşlara göre değerlendirdiğinde en ileri yaş grubunun Parkinson hastalarında olduğu (65,03±8,62 yıl), en genç yaş grubun (45,75±16,04) ise SKY grubunda olduğu gözlendi.
Ürodinami dolum safhası verilerinin nörolojik hastalık gruplarına göre değerlendirilmesinde, hastaların ilk idrar hissinin hastalık çeşitliliğine göre farklılık yaratmadığı ancak maksimum sistometri kapasitesi (MSK) ve maksimum detrüsor basınçlarda istatistiksel anlamda farklılık olduğu görüldü. Alt grup analizlerinde MSK’da farklılığın oSB hastaları ve Parkinson hastaları nedeniyle oluştuğu ve diğer hasta gruplarına göre daha düşük olması dikkat çekti (p<0,001). Mevcut olan nörolojik hastalıklar arasında oSB en düşük MSK’ya sahip oldukları gözlendi. Nörolojik hastalıklara göre maksimum detrüsor basınçları değerlendirildiğinde yine oSB hastalarının maksimum detrüsor basınçlarının mevcut nörolojik hastalıklar arasında en yüksek seviyeye ulaştığı tespit edilirken, MS hasta grubunun ise en yüksek ikinci seviyede olduğu gözlendi (Tablo 1).
Üst üriner sistem hasarı için önemli bir değişken olan kompliyans bozukluğu değerlendirildiğinde, oSB özgeçmişi olan hastaların %66,7’sinde hipokompliyans varlığı tespit edilirken bu oranı %40 ile Parkinson hastalarının takip ettiği tespit edildi (Tablo 2).
Dolum safhası detrüsor aktivitesi değerlendirildiğinde, nörojenik detrüsor aşırı aktivitesinin en yüksek oranda oSB hastalarında (%80,0) görüldüğü en düşük oranda ise polinöropati hastalarında (%23,3) bulunduğu tespit edildi. Hem periferik hemde santral sinir sistemi hasarı yapabilen diyabet hastalarının %50’sinde nörojenik detrüsor aşırı aktivitesi gözlemlendi. Hastaların basınç akım çalışmaları değerlendirildiğinde, 104 (%17,4) hastada az kasılan detrüsor varlığı tespit edildi. Bu hastaların 75’inde (%14,0) boşaltım fazında az kasılan detrüsor görülse de dolum safhasında nörojenik detrüsor aşırı aktivitesi tespit edildi. En yüksek hasta grubunu SKY grubunun oluşturduğu gözlemlenmiştir. Hastaların tanılara göre dağılımının detayları Şekil 1’de gösterilmiştir.
SONUÇ
oSB hastaları ve SKY olan hastalar son dönem böbrek yetmezliği açısından yüksek riskli olmasından dolayı klinisyenler özellikle bu iki hastalık grubunda takip protokolünü oluştururken bunları göz önüne almalı ve olası gelişebilecek yakın ve uzun dönem komplikasyonları hasta ve hasta yakınlarıyla paylaşmalıdır.


